14 Ekim 2009 Çarşamba

Politize Edilmiş Bir Futbol Karşılaşması!!!



Türkiye -Ermenistan
2010 Dünya Kupası Grup Maçı 14.10.2009 Saat: 21:00'de
ATV'den Canlı Yayınlanacak.

Türkiye - Ermenistan arasında oynanacak futbol maçı, bir spor karşılaşması olmaktan ziyade politize edilmiş siyasi bir gösteri karşılaşmasına dönüştü. Simon Kuper'in kitabına verdiği ''FUTBOL ASLA SADECE FUTBOL DEĞİLDİR'' adının, içinde verdiği gerçekliğin ne denli doğru olduğunu bugün bir kez daha yaşayarak görüyoruz. Aslında Kuper bu başlığı yazarken ve kitabında futbola siyasetin bulaştığını kastememişti. Futbolun, insalara verdiği heyecen, coşku, sevinç, korku, gözyaşı, atraksiyon, organizasyon ve ekip ruhu ile milyonlarca insanı etkilediğini ve bunun kaçınılmaz sonucu olarakta milyonlarca insanı etkileyen bu oyunun artık bir oyun olmaktan çıktığını ve futbolun asla sadece futbol olamayacağını anlatmıştı. Ancak bugün geldiğimiz bu noktada ise bu başlığın verdiği mesajın anlamı değişti. Bursa'da alınan güvenlik önlemleri bir maç için o kadar fazla ki, bu bile sadece kendi başına bu maçın sadece bir maç olmadığının kanıtı. Sanırım, stadta maçı izlemeyi düşünenler iki kere bu kararlarını gözden geçireceklerdir. FIFA'nın stada Azerbeycan bayrağının sokulmamasını istemesi, hükümetin demokratik açılıma bir de Ermenistan açılımını eklemesi ve maç öncesi Ermenistan ile imzalanan protokol, maçı spor müsakabasından çıkardı ve maça, iyice siyasi bir nitelik kazandırdı.

İmzalan protokolden, protokolün ne getirip ne götüreceğinden, hükümetin demoratik açılımlarından ya da demokrasi ve insan hakları çığırtkanı olan kendilerini gelişmiş mediniyetler olarak adleden devletlerin ve mensuplarının, stada Azerbaycan bayrağı sokulmasının yasaklanmasını istemeleri gibi insan hak ve hurriyetlerine, demokratik tepki gösterme isteklerine engel oluşturmak için giriştikleri bu çelişkili davranışlarından bahsetmek, tarihi ve siyasi bir yaklaşım sergilemek sadece spora başka anlamlar yüklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmekten öteye gitmez. Aslında bu maçın, sadece bir spor müsabakası olması ve grupta hiçbir iddası kalmamış iki takımın grup maçlarını tamamlamak adına sahaya çıktıkları bir karşılaşma olması gerekirdi. Ancak maçın, bu yaklaşımdan ve söylemden uzak siyasi bir kimlik kazanması, sonrası için bu spor dalına vurulmuş bir darbedir.

Siyasi meselelerin ve devlet sorunlarının tartışılacağı ve çözüme ulaştırılacağı yer futbol sahası olmamalıdır. Futbol bir spor dalı olarak, tüm insanların ilgi odağı ve paydaşı bir değer taşıma niteliği ile evrensel bir olgu haline gelmiştir. Evrensel bir olgu içinde insanların ve devletlerin kişisel çıkarlarını öne çıkarma çabaları ise bu olguya zarar verir. Sonuçta ne olursa olsun, ne kadar çok şey yazılıp, çizilirse çizilsin, sporsever olarak bizler bu maçın sadece bir spor karşılaşması olduğunu hatırlayalım. Bırakalım futbol bir spor dalı olarak kalsın.

Medeniyet, insan hak ve hürriyetlerinin sadece bir devletin sınırları içinde yaşayan insanları değil, tüm dünya devletleri içinde yaşayan insanları kapsadığını hazmedebilmektir.

12 Ekim 2009 Pazartesi

''Dünya Kupasına Yine Seyirci Olarak Katılıyoruz'' Peki Neden?

Başarı için misyon ve vizyon sahibi olmak lazım. Başkan olmak için ise bu misyon ve vizyona kurumsal yapı kazandıracak yapılanmayı sağlayacak kadroları hazırlayabilecek öngörü ve yeteneğe sahip olmak gerekir. Dünya kupasına katılma şansı neredeyse sıfır olmuş bir milli takım Belçika önüne çıkarken, bırakın vizyon ve misyon sahibi olmayı bir futbol anlayışı dahi ortaya koyamadı. Gerçi grup maçlarının hiçbirinde bir futbol anlayışına sahip değildik. Evet bir futbol anlayışımız var, kişisel becerilere bağlı karambole hücum ve savunma anlayışı. Rakip takımlar sitemsizliğimizden bizim ne yapabileceğimizi tahmin edemiyor. Lakin bizde ne yapabileceğimizi bilemiyoruz. Dolayısıyla karambole futbol anlayışısı karambole sonuçlara götürüyor bizi. Sonuç hep başarısızlık hep hüzün. Rijkaard, ülkemizde geçirdiği şu kısa zamanda dahi futbolumuzdaki eksikliği gördü ve ''Türk futbolunda herşey var ama hiç birşeyden tam olarak yok'' derken neyi eksik yaptığımızı da dile getirdi. Her şeyden biraz alan ama hiç birşeyden tam olarak bir şey almayan futbol anlayışı ise bizi karambole oynayan bir takım yapıyor. Öte yandan 32 yaşına gelmiş bir Ceyhun Eriş ile maça başlamak ve sonrasında 34 yaşındaki Yusuf Şimşek'i oyuna almak ise ilerisi için bizim bir vizyon ve misyon sahip olmadığımızın kanıtı. Bir misyon ve vizyona sahip olmayan bir yapı ve karambole futbol anlayışı, bugün yine bizim bir dünya kupasına seyirci olarak kalmamızın temel sebebidir.

Bugün gelinen bu noktada ise Fatih Hoca istifasını verdi. Başarısızlığın elbet bir faturası olmalı. Ancak sadece başarısızlık Fatih Hocaya mı ait? Milli takım için bir misyon ve vizyon ve bu bağlamda bir kadro oluşturamayan Federasyon'un hiç mi suçu yok? Şimdi Federasyon, Ermenistan maçı sonrası yeni bir teknik adam arayışına girecek ve bir teknik adamı görev başına getirecek. Peki aynı anlayış içinde gelecek teknik adam milli takıma ne katacak?

Artık asıl önemli olan, Türk Futbolunu ileriye taşıyacak ve başarılar getirecek bir anlayışın hem kulüpler hem de milli takım seviyesinde yerleştirilmesi gerekmektedir. Yeni bir futbol anlayışını yerleştirebilecek, milli takımı uzun yıllardır ne oynadığı belli olmayan futbol anlayışı ve sistemden çekip çıkaracak yeni bir oluşum ile ve en önemlisi Türk milli takımına sahada modern bir futbol mantalitesi ile oynatabilecek vizyona sahip bir teknik adamın gelmesi gerekmektedir. Tabii önce böyle bir teknik adamı göreve getirecek bir Federasyon'un işin başına geçmesi ve Federasyonun yeniden yapılandırılması gerekmektedir.